1 Haziran 2021 Salı

Yakışıklı

Çok yakışıklıydı, bu su götürmez bir gerçekti. Pazar günleri yeni müdavimi olduğu sahildeki çay bahçesine uğradığında herkesin dikkatleri üzerinde toplanırdı. Kafedeki kızların, ona servis yaparken elleri ayaklarına dolaşır, siparişleri götürme işi hep erkeklere kalırdı. Kızların sipariş alıp, erkeklerin götürmesi durumu Yakışıklı tarafından garip bir işletme kurnazlığı gibi anlaşılsa da gerçekleri çevresindeki herkes algılayabiliyordu.

Bir süre kızlar arasında cesaret gösterme yarışlarına dönen servisler, sakarlıklar silsilesiyle sonuçlanınca Yakışıklı’nın servisini artık hep erkekler yapar hale geldi. Yakışıklı’dan erkekler de etkilenmiyor değildiler elbet; gözlerine girmek için kırk takla attıkları kızların bir başka adam karşısında eriyişleri onları çılgına döndürüyordu.

Daha ilk haftalardan Yakışıklı hakkında efsaneler uydurulmaya başlanmış, uzaktan uzağa seyredip yaftalar yapıştırılır olmuştu. Kızlardan birinin, adamın parmaklarında yüzük olmamasından söz açması bir ilişkisinin olup olmadığı tartışmasını başlattı. Biri nişanlı ya da evli olmamasının kız arkadaşının da olmayacağı anlamına gelmediğini ifade ederken, bir diğeri de arkadaşını destekleyerek bu kadar yakışıklı bir adamın boş bırakılmayacağından dem vuruyordu. Ama her halükârda Yakışıklı hakkında yeterli bilgilerinin olmaması, durumu muallak bırakıyordu. Sonuç olarak da her biri öğrenecekleri şeyleri zamana bırakarak işlerine koyuluyor, bir yandan da göz ucuyla Yakışıklı’yı takibe devam ediyorlardı.

Haftalar geçiyor, Yakışıklı, yalnız da olsa kafeye gelmeyi sürdürüyordu. Çalışan kızlardan biri, bir defa daha, bu kadar yakışıklı bir erkeğin nasıl yalnız olduğuna anlam veremediğini dillendirdi. Kıza ilgi duyan kafe çalışanlarından Gözlüklü, dikkat kesilip ileri atıldı. Bu düşüncenin yanlış olduğunu, bu sebepten birçok yakışıklı erkek ve güzel kızdan uzak durulup onların yalnızlığa maruz bırakıldığını söyledi. Ardından da kızların üzerindeki şaşkın bakışlardan aldığı güçle kendini de bu örneğin içine katarak, kıza sevgilisi olmadığını iyice açık etmiş oldu. Niyetini anlayan grup gülümseyerek dağıldı.

Yakışıklı, sürekli kitap okuyor. Bazı günler de yanında getirdiği evraklarla ilgileniyordu. Telefonu çaldığı zamanlar ise konuşmaları daima uzun sürüyordu. Şu sıra çalışanlar arasındaki malzeme de buydu. “Adamın bir sevgilisi var ama uzakta bir yerlerde yaşıyor,” diye başlayan diyaloglar, kafalarında yarattıkları kızı başka şehirlere, başka ülkelere götürüp getirmeleriyle birlikte sonlanıyordu.

Sevgilisinden yeni ayrılmış, aşk acısı çekmekten yakınan kızlardan biri, yine bu konu nedeniyle arkadaşlarının başının etini yerken, Yakışıklı’nın elini havaya kaldırdığını gördü. Bir başka arkadaşı ilgilenirken, Yakışıklı’yı gözlemlemeye devam edip, “belki yıkıcı bir ilişkiden çıkmıştır benim gibi o da,” diyerek kendi ajitesiyle adamın durumunu izaha kalktı: “Bu yüzden yalnızdır belki, bu yüzden benim gibi hayatına başkasını sokamıyordur,” diye de sürdürdü.

Arkadaşları kızın durumuna gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Kızın, fark edip bozulması üzerine bir tanesi dayanamayıp atıldı: “Yapma şimdi! Olur mu öyle şey canım? Nasıl başka birini sevemezmiş?” dedi. Yakışıklı’yı gösterip, “şimdi şu adam çıksa gelse, sana çıkma teklif etse sen kabul etmez misin?” diye cümlesini bitirdi. Grup sus kesilip, kızın vereceği tepkiyi beklerken kızın soruyu düşünmesi ortamı kahkahaya boğdu. Bunun üzerine kız, küçük bir çocuk edasıyla, “anlayışsızlar,” deyip aralarından ayrıldı.

Bir gün kafenin otoparkında Yakışıklı’nın mütevazı aracı belirdi. Hemen ardından bir başka fakat gösterişli spor araç otoparka giriş yapıp Yakışıklı’nın aracının yanında durdu. Yakışıklı, aracından inip, yanındaki araca yöneldi. Araçtan inen bir adamla sarılıp öpüştükten sonra kol kola kafeye yöneldiler.

Kafede çalışan erkeklerden biri, durumu görüp kızlara işaret etti. Kızlar, bir kadınla teşrif edeceği günü bekledikleri Yakışıklı’nın kafeye kendi yaşlarında bir erkekle varmasına şaşırdılar. Erkekler şaşkınlıktan ziyade sevinç duyup, bu durumu, leyhlerine çevirmek için bir fırsat olarak gördüler. Haftalardır sinir oldukları Yakışıklı için aradıkları yaftayı artık bulmuşlardı.

Gülüşerek oturacakları masaya yönelen Yakışıklı ve arkadaşı etraftaki gözlerin farkındaydılar. Yakışıklı, arkadaşına yanlış anlayacaklarından söz açtı. Arkadaşı hak vererek gey olanlara sırf bu yüzden gıcık olduğunu söyledi. Eskisi gibi erkek arkadaşlarının omzuna kolunu atamıyor olmasından şikâyet etti.

Erkekler bir süre kızları bu şekilde dalgaya aldılar. Yakışıklı ve arkadaşı saatlerce süren sohbetlerinin sonunda hesabı istediler. Hesap geldiğinde pamuk eller ceplere gitmişti; ama Yakışıklı’nın cüzdanından hesabı ödeyecek miktarda para çıkmıyordu. Cüzdanı döviz doluydu. Derken arkadaşı hesabı ödedi. Erkekler gey yaftasının üzerine bir de fakir sıfatı eklediler. Kızlara haftalardır aradıkları cevapların bunlar olduğunu söyleyip gevrek gevrek gülüştüler.

Bir hafta sonra, çalışanlardan biri yeniden Yakışıklı’nın servisini almak için yaklaştı. Siparişleri not ederken gözüne masada duran bir ecza poşeti takıldı. İçinde birkaç kutu ilaç vardı. Yakışıklı’nın siparişini aldıktan sonra masadan ayrıldı. Kafeye giriş yapacağı sırada bir başka arkadaşıyla karşılaşıp Yakışıklı’dan söz ederek mutfağa yöneldiler.

Kızların, erkekler arasında dolaşan “Hasta Adam” söylemlerini fark etmeleri uzun sürmedi. Duyumları aldıkları an hemen hemen hepsi kısa bir sessizliğe büründüler. Bir yakınlarının kötü haberini almışçasına üzüldüler. Sonra inanmak istemeyerek karşı çıktılar. Birbirlerine, adamın yalnızlığının sebebini bulmayı niçin bu kadar önemsediklerini sordular. İçlerinden biri bu soruya yanıt aramalarına fırsat vermeden su koyuverdi.

“Hasta olduğu için mi gerçekten?”

Bir başkası:

“Çok mu ciddi acaba?”

Erkekler, AİDS olma ihtimalini ortaya attılar. Kalabalık bir anda fokurdadı. Herkes farklı farklı söylemler, jestler, mimikler ortaya koydu. Sonra her zaman olduğu gibi Yakışıklı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları gerçeğinden bahsetti aşk acısı çeken kız. Ve ardından;

 “Yalnızca bir poşet ilaç gördük. Belki ilaçlar onun değildir. Belki bir yakınınındır. Belki de onundur, evet hastadır; ama neden hep en ağır hastalıklardan söz edip duruyoruz? Hepimiz hasta oluyoruz, ilaçlar alıyoruz. Mühim bir şey olmayabilir,” diye sürdürdü. Kalabalık, bir başhekim gibi, ciddi ciddi açıklamalarda bulunan arkadaşlarını, metanetli olmanın gerekliliği bölümüne gelmesiyle birlikte terk etti.

Ertesi sabah, Yakışıklı, yoğunluktan akıllardan çıkmıştı. Hep birlikte, kafede satmakta oldukları bir içeceğin reklam posterlerini camekânlara asma telaşına düşmüşlerdi. Ürünün reklam yüzü olan güzel aktris karşısında büyülenen erkekler, posterlerden birer tane de kendilerine alıp, odalarına asıp asamayacaklarından bahsediyorlar, aralarında eğleniyorlardı.

Akşamları çalışanlarıyla görüşüp performanslarını değerlendiren, onlarla sohbet eden şefleri rutin işleyişi bozmadı. Ancak bu toplantı diğerlerinden biraz farklıydı. Şef gergindi. Çalışanlarına bakıp, kaytardıklarından, sürekli aralarında fısıldaşıp bir şeyler kaynattıklarından yakınıyordu. Sözlerinin sonunda kendisini sükûnetle dinleyen çalışanlarına bu durumu açıklayıp açıklayamayacaklarını sordu. Kalabalık şeflerinin bu ani çıkışı üzerine şaşkına döndü. Mırın kırın seslerinin ardından çalışanlardan biri Yakışıklı’dan söz açtı. Şef bu durum üzerine meraklanarak durumu açıklığa kavuşturmalarını istedi. Biraz fikir edinince, kendisi de personellerinin merakına ortak olmuş, kafalarındaki sorunun cevabını bulup bulamadıklarını öğrenme gayreti içine girmişti.

“Evet, çok yakışıklı olduğu doğru… Böyle birinin yalnız olduğuna şahsen ihtimal vermiyorum. Gerçekten ilginç olur,” dedi ve devam etti: “Zaten bunu nereden çıkardınız, belki nişanlısı vardır, belki evlidir, kafeye yalnız geliyor olması hepten yalnız olduğu anlamına gelmez ki?”

Kızlardan biri atıldı: “Şefim, iki elinde de yüzük yok.”

Kalabalık kızı destekledi. Kimi başını salladı, kimi mırıldandı. Şef, bunun üzerine devam etti:

“Belki var olan bir ilişkisi yeni sonlanmıştır. Hırpalanmıştır, yalnız kalmak, kafasını dinlemek istiyordur… Geydir… Fakirdir. Hastadır… Bir yakını hastadır, annesi, babası, kardeşi… Kimseyle ilgilenecek durumda değildir… Doymuştur belki, olamaz mı?”

Çalışanlar, haftalardır üstünde durdukları ihtimalleri bir başka ağızdan duyunca çok da şaşırmadılar. Şef de personellerine parlak bir fikir sunamadığının farkına varıp; “Vardır bir bildiği,” diyerek toplantıyı sonlandırdı.

O toplantının ardından, ekip daha dikkatli davranmak konusunda fikir birliğine varmıştı. Neyse ki Yakışıklı adeti olduğu üzere kafeye teşrif ettiğinde çalışanların böyle bir zahmete girmelerine gerek kalmayacaktı. Yakışıklı kafenin girişinde belirdiğinde, çalışanlar servis tepsilerini ellerinden düşürdüler, çay ikramı yaptıkları müşterileri yaktılar; erkekler kekeme olurken, kızların dilleri tutuldu. Çünkü yakışıklı, kafeye, kafenin dört bir yanında asılı posterlerde tebessüm eden o güzeller güzeli aktrisle beraber teşrif etmişti.

Yalnız değildi.






bu öykü, 
rıhtım dergi,  2021 nisan 
sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfa Başına Dön